Mekan örgütleme sanatı� olarak tanımlanabilecek mimarlığın gelişimi, yaratma süreci birbirinden tamamen farklı iki ayrı döneme ayrılmaktadır: Tarım Çağı halk mimarisi ve Endüstri Çağı[1]. Literatürde geleneksel mimari, yöresel mimari, halk yapı sanatı, vernaküler mimari, spontane mimari vb. gibi değişik isimlerle karşımıza çıkabilen halk mimarisi bu dönemlerden birincisinde, yani Tarım Çağında, çağın imkanları, gereksinimleri soil liquefaction in earthquakes — its effects on structures and how to avoid it ve bilgi birikimi doğrultusunda �resmi� yada �anıtsal� mimarinin dışında yaratılıp, Endüstri Devrimi ile birlikte yaşanan sosyal, kültürel temel zeminlerinin enjeksiyon tekniğiyle iyileştirilmesi ve teknolojik değişim sonucu yok olmaya başlayan bir olgudur.1680 dolaylarında Denis Papin adında bir Fransız fizikçisi buhar makinesini tasarlar.Bir kuşak sonra 1712�de ise Thomas Newcomen işler durumdaki ilk buhar makinesini icat eder ihracatta ödeme şekilleri - l/c - akreditif ve İngiltere�deki bir madene yerleştirir[2]. Bu gelişme dünya tarihinde yeni bir çığır açar gayrimenkul sigortası hakkında herşey ve Endüstri Devrimini başlatır.Hızla bütün dünyaya yayılan bu olgu Neolitik dönemden beri devam eden tarım izolasyon yaparken dikkat edilmesi gerekenler ve el sanatlarına dayalı geleneksel hayat tarzını temelinden değiştirir.Osmanlı toplumu, askeri yenilgilerin zorlaması evinizin yıllık bakım takvimi ve birazda tepeden inme bir yöntemle, devletin uygulamak zorunda kaldığı modernleşme çabalarının arifesinde özellikle kırsal kesimde kapalı bir yapı sergilemektedir. Kendi yerel ihtiyaçlarını kendi bünyesi içerisinde üretmeye mahkum olan küçük yerleşimlerde halk tarım, hayvancılık iç cephe onarımı ve el sanatları ile geçimini sağlamaktadır. Aile içerisinde yazlığınızı yaza hazırlayın ve aileler arasında eskiden beri yerleşmiş olan işbölümü sayesinde topluluk, ihtiyaçlarının çoğunu dış dünyaya fazlaca muhtaç olmadan temin eder. Köylü yiyeceğini, giyeceğini, barınağını, eşyalarını, alet çatı ve duvar bakımı ve edevatını köy içerisinde kendisi üretir[3]. Anlaşabileceği gibi Osmanlı Anadolu'sunda kendi kendine yetebilen, dışarı ile hem ekonomik, hem sosyal hem de kültürel açıdan fazla bir iletişimi olmayan dışa kapalı bir ortam mevcuttur. Ancak zorunlu ihtiyaçlar için , yani kendisinin üretemediği objeler için, dış dünyayla kurulan bir irtibat sözkonusudur. Bu küçük yerleşimler, bazı istisnalar bir kenara bırakılacak olursa ancak 19. yüzyıldan itibaren değişime uğramaya başlamışlardır[4]. Halk mimarisi ahşap evlerin bakımı ve halk sanatları da bu ortam içerisinde miras alınan eski kültürel gelenekler emlağınızı satarken dikkat etmeniz gerekenler ve zaman gibi diğer bazı faktörlerin de katılımıyla yeşermiş emlak alırken dikkat etmeniz gerekenler ve kök salmıştır. Batılılaşma çabaları her açıdan kendi içine kapanık küçük Anadolu köy arsaya yatırım yaparken dikkat etmeniz gerekenler ve kasabalarını dış dünyaya açılmaya zorlayınca insanlar da sosyo-ekonomik gayrimenkul kiralamada kefil dönemi ve kültürel bir değişime maruz kalmışlar, geleneksel yaşam tarzlarında yavaş bir süreçle de olsa dönüşümler meydana gelmiştir. Teknolojik gelişmeler gayrimenkul kiralarken dikkatli olun ve teknik aletler yaşayış gayrimenkul danışmanınızı doğru seçin ve düşünüş açısından kentlerde yaşayan insanlarla kırsal kesimde yaşayan insanlar arasındaki farkları yok etmeye başlamıştır. Gelenekten kopuş kendi evini yaptırmak ve sürekli değişim ile ucuz endüstri ürünlerinin her yere pervasızca girmesi nedeniyle halkın kendi yaratımları olan halk sanatları inşaat mühendisliği nedir? ve halk mimarisi olgusu da gerileme bina veya yapı asansörleri ve yok olma sürecine girmiştir.Yakın zamanlara kadar halk mimarisi genel mimari görünümün en önemsiz parçası sayılır ve incelenmeye değer bir olgu olarak değerlendirilmezdi. İnsanların dikkatini bu konuya ilk olarak çeken, halk sanatı ve halk mimarisinde mevcut üstün nitelikleri dar çerçevelerde de olsa ilk kez vurgulayan �Arts and Crafts Movement� olarak nitelenen akımın öncülerinden olan William Morris� tir[5]. Bu hareket 19.yy� ın ikinci yarısında İngiltere�de ortaya çıkan sanat-zanaat ayrımını ortadan kaldırmayı ve endüstrileşmenin karşısında el emeğine dayanan üretimi yeniden canlandırmayı savunan ilericilikle gelenekçiliği bünyesinde aynı anda taşıyan bir harekettir. Bu hareket içerisinde yer alan mimarlar (W.Morris, P.Webb) tasarladıkları yapılarda halk mimarisine özgü bir yalınlığı ve üretim biçimini denemişlerdi[6]. Endüstri Çağı sanatının ve mimarisinin kişisellikten yoksun, tekdüze tutumuna karşı bir başkaldırı niteliği taşıyan akımın savunucuları, sanayinin yarattığı çevre çirkinliğine karşı, halk sanatları ve yöntemlerini yeniden çare olarak görmekteydiler.Bütün bunlara rağmen halk sanatları ve halk mimarisi gereken ilgiyi ancak 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren görmeye başlamış; mimarlık, sanat tarihi, etnografya, halkbilim gibi bilimler tarafından mercek altına alınmıştır.�Belirli bir ülkede yaşayan halka özgü yaratmaları,gelenekleri,ayrıntılarıyla ve derinliğine inceleyen�[7] ya da �Bir ülke yada belirli bir bölge halkına ilişkin maddi ve manevi alandaki kültürel ürünleri konu edinen, bunları kendine özgü yöntemleriyle derleyen, sınıflandıran, çözümleyen, yorumlayan ve son aşamada da bir bireşime vardırmayı amaçlayan�[8] bir bilim dalı olan folklor/halkbilim� in halk mimarisi ile gerçek anlamda ilgilenmesi ise özellikle Türkiye�de daha yeni bir olgudur.1974 yılında I. Uluslararası Folklor Kongresi�nde Cengiz Bektaş� ın sunduğu çalışma ile halk mimarisi ilk defa halkbilim ile ilgili bilimsel bir çevrede kendine yer bulmuştur[9].Halkbilim diğer bilim dallarının aksine halk mimarisine yalnızca mimari açıdan yaklaşmaz. Halkbilim, olay ve ürünleri yalın maddi yada manevi yönleriyle ele alıp, toplumun olay veya ürünle ilgili inanç ve geleneksel davranışlarını da inceleyip birlikte ortaya koyar[10]. Yani sadece taşı, toprağı, ahşabı değil bunların oluşturduğu bütünün içerisinde sürdürülen hayatı sorgular.Halk mimarisi, halkın değer yargılarını, dünya görüşlerini, gelenek-görenek ve inanç sistemlerini, aile ve akrabalık bağlarını, komşuluk ilişkilerini anlamada ve anlatmada kaynaklık eden en önemli verilerden biridir[11].Halkın kendi olanakları, koşulları içinde, gereksinimlerine doğrudan karşılık arayarak, kültür birikimine ve gelenek çizgisine doğaçtan eklenerek,katılımlı bir yolla gerçekleştirilen yapılar halk mimarisinin ürünleridir[12].Bu ürünler ev, samanlık, ahır, avlu, bahçe, ambar, köy mescidi, cami, depo, kahvehane, değirmen, köy odası, köprü, tuvalet, kuyu, kümes, ağıl, işlik gibi yapılardır. Ancak bu alanda evlerin özel bir konumu bulunmaktadır. Çünkü evler insanların ilk ve en temel bilgilerini aldığı , anadilini konuşmayı öğrendiği, ahlaki ve toplumsal değerleri edindiği okullardır. Kişilik burada oluşmaya ve şekillenmeye başlar. Evler içerisinde yaşayan insanların aralarında kurdukları ilişkileri ve var olan hiyerarşik sistemi anlamamızı sağlar. Yapı tipleri ve yapılara verilen isimler yöreden yöreye farklılık gösterebilir. İklim şartları, örf ve adetler, sosyal hayat, gelenekler, üretim ve tüketim şekli, coğrafi konum, jeolojik yapı ve inançlar bu yapıtların biçimlendirilmesi süreci içerisinde çok önemli yer tutmaktadırlar. Özellikle evleri meydana getiren her öğe yaşayanların yaşama biçimi ve aktivitelerine göre tasarlanıp üretilmiştir. Bu nedenle biçim ve estetik ikinci planda olup, işlevselliğe dönük bir tavır söz konusudur. Yapıtlarda karşılaştığımız insani ölçüler, bu günün modern mimarisinin aksine, insana ve onun yaşamına gösterilen saygının tipik bir ifadesidir.Kollektif bir olayın sonucu olan halk mimarisi ürünleri içinde yaratılmış olduğu halk kültürünü yansıtmaktadır. Katkılara alıp vermeye,çeşitlemeye açık olan halk mimarisi doğrudan yaşamdan kaynaklanmaktadır. Yaşamla birlikte yürüyüp yaşamın canlılığını taşıyan halk mimarisi bütünüyle kapsadığı yaşamın da en gerçekçi yansıtıcısıdır[13].Halk mimarisinin oluşumunun temelinde insanların arzu ve ihtiyaçları yattığı için akademik bir formasyon ve bilgi birikimi söz konusu değildir.

İnşaat faaliyetleri yerel ustalar tarafından, bizzat işi ısmarlayanların da katıldığı bir süreçte gerçekleştirilir. Kırsal kesimde çoğunlukla evi yapan bizzat evin sahibidir. Hamit Zübeyr Koşay� ın Çorum Alacahöyük köyünden derlediği şu bilgiler halk mimarisi ve sanatlarının açıklanması açısından yararlı veriler taşımaktadır: �Evlerimizi kendimiz ederik.Pencereleri, kapuları, çerçiveleri hep kendimiz ederik.Kağnı arabasını, kara çavı, anadutu, boyunduruğu, tırmığı, sapanı, yabayı, dirgeni, kalıçı, çatalı, sürüdü, hep kendimiz ederik. Demir hacetleri kasabadan alırık.Köyümüzde çorap, kilim, heybe, koşak, yastık kendimiz ederik.Yün işlerimizi örmek için büyük odamızda bir çulhalığımız vardır.�[14]Bu mimari, babadan oğula usta-çırak ilişkisi içerisinde kuşaktan kuşağa aktarılan bilgi, beceri ve tecrübeye dayanmaktadır. Mimariye yön veren sivri çıkışlar, kişisel buluşlar değil, kollektif ve uzun bir sürece dayalı geleneklerdir. Bu gelenek bazen şaşırtıcı bir biçimde binlerce yıl geriye kadar uzanır. Örneğin Batı Anadolu� da yapılan kazılarda karşılaşılan dikdörtgen planlı, ön avlulu evler bugün dahi Anadolu� nun yaygın şemalarındandır.1950� li yıllara ait Boğazköy� ün kerpiç evleri de biraz ötesinde, ören yerinde bulunan Hitit konutlarını hatırlatır[15].M.Ö. 5400 yıllarına tarihlenen Hacılar� da bulunan evler İç Anadolu� daki 20.yüzyıl evlerine gerek kullanılan malzeme ve gerekse mekan anlayışı bakımından aşırı derecede benzemektedir[16].Anadolu� nun pek çok köşesinde halk mimarisi ürünlerinin yapımı ile ilgili farklı ve ilginç adetler, uygulamalar karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Kırklareli yöresindeki köylerde evin çatısı tamamlanınca ustalar tarafından çatıya bayrak asılır ve bir tekerleme söylenir:
�Ali ağaya bina yaptık
Attık temeli dua ettik
Ustalara marifet
Çamırcılara kuvvet.�
Bunun üzerine evin sahibi ustaya çeşitli hediyeler verir.Komşular inşaatı süren evin yanından geçerlerken usta başka bir tekerleme söyler:
�Ali ağadan geldi basma
Ne geldi hoş geldi
Verene de Allah razı olsun
Vermeyene de
Amma ille de verene.�
Tekerlemeyi duyan insanlar da tıpkı evin sahibi gibi ustalara çeşitli hediyeler verirler.Verilen bütün hediyeler çatıda bir direğe asılır ve inşaatın tamamlanmasıyla birlikte çalışanlar tarafından paylaşılır[17].
Halk mimarisinin temel bilgilerinin büyük ölçüde deneyimle elde edilmesi özellikle işlevsel yönü ağır basan yapılarda, farklı coğrafyalarda bile şaşırtıcı benzerlikler doğurabilmektedir. Türkiye� nin Doğu Karadeniz bölgesindeki ahşap serenderler ile İspanya� nın Galicia bölgesindeki taş zahire ambarlarındaki benzerlik buna çok iyi bir örnektir [18].
Halk mimarisi ürünleri ve bunların oluşturduğu geleneksel doku toplumumuzun tarihini, kültürünü, yaşama biçimini ve hayata bakışını yansıtan canlı bir müze gibidir. Geleneksel doku modern mimarinin uygulamalarının tersine bireyden aileye ve oradan da topluma doğru genişleyen bir yapı gösterir. Yani özelden genele doğru ilerleyen (oda-ev-sokak-mahalle-şehir) ve basit kuralları olan bir tasarım sözkonusudur.Bu yapı içerisinde kimlikler, gelenekler, inançlar ve kültürler tekdüzeliğe saplanmadan özgürce ifade edilebilmiştir.
Modern şehircilik ve modern mimari ise geniş ölçekli imar planları ile yüz binlerce insanın bir arada yaşayabileceği kent alanlarını ve konutları, insanların kişisel ve toplumsal arzularını, özgürlüklerini ve ihtiyaçlarını pek de hesaba katmadan tasarlayabilmekte onları cetvel, kalem ve mürekkepten oluşan bir üçgenin içerisine kolayca sığdırabilmektedir. Sonuçta ne kadar batılılaşırsa batılılaşsın gelenekselliğini muhafaza eden toplumumuz için havalandırması yetersiz, yazın yakan, kışın üşüten, işlevselliği sınırlı konutlarla renkleri, binaları, trafiği ve atmosferiyle sıkıcı, boğucu, çevresiyle uyumsuz kentler,kasabalar ve hatta köyler ortaya çıkmaktadır.Yok edilen halk mimarimizin ve geleneksel dokumuzun yerine hayata geçirilen modern şehircilik ve modern mimari ile halkın geleneksel hayatı arasındaki zıtlığı şu gazete haberinden daha iyi ne açıklayabilir ki! Olay Diyarbakır� da Sur Belediyesine bağlı Balıkçılarbaşı semtinde geçmektedir. Vatandaşlar semtte inşa edilen yedi katlı otelden şikayetçidirler. Çünkü otelin pencereleri evlerinin içini ve damını görmektedir.Oysa insanlar yazın en sıcak günlerini damda geçirmektedirler. Şikayet dilekçesinde şunlar yazmaktadır: �Özellikle yaz mevsiminde bu yörede herkes damlarda uyumakta. Evlerimizin içini gören ve binanın damının hemen üzerinde yer alan pencereler olursa biz damda, yaz mevsiminde nasıl uyuruz? Otelin arka kısmında açılan pencereler mesken masuniyetimizi bozmaktadır�[19]. Oysa halk mimarisinin en temel ilkeleri içini görmemek, başkasının önünü kapatmamak, mahremiyeti engellememektir[20].
Doğal çevreyi korumak insanlığın geleceği için ne kadar elzem bir tutumsa, geleneksel dokuyu ve bu dokuyu oluşturan mimarlık ürünlerini de korumak en azında kültürel açıdan o kadar gerekli bir tutumdur.Müzelerde zaman ve mekandan soyutlanmış olarak sergilenen parçalar yerine, ayakta duran yaşayan bir köyün ya da kentin bileşenleri olan binaları ve onlara ait ögeleri: kapı, dolap, ocak, pencere, tavan ve cumbaları yerinde, özgün konumunda görmek ve çevrenin bütünlüğünü kavramak çok daha ilginç ve etkileyicidir[21].
Halk mimarisi ürünleri gösterişsiz, sade ve içinde yer aldığı çevreye uyumludur. Bunun en önemli nedeni endüstriye dayalı, yapay malzemelerin değil, doğal malzemelerin kullanılmasıdır. İnşaatlarda kullanılan malzemeler en yakın yerel kaynaklarda, ustalar veya ev sahipleri tarafından temin edilmektedir. Malzemenin seçkinliğinden ve sağlamlığından ziyade kolay temin edilmesi ve iklim özelliklerine uygunluğu daha büyük bir önem taşımaktadır.[22]
Bugün beton bloklarla bölünen, havasız, soğuk, kübik odalara mahkum edilip taşlaştırılan insanoğlu neredeyse yarım yüzyıldır modernizm ve modern mimarinin bu ağır, kasvetli, paranoyak etkilerinden kurtulabilmek için çıkış noktaları aramaktadır. İnsana, onun geleneğine ve tarihine uygun, yerel özelliklerin ağır bastığı tasarımlarla öne çıkan Postmodern mimari 1970� li yıllardan beri pek çok batı ülkesinde, bir çıkış noktası olarak algılanıp yaşama geçirilmektedir. Batı ülkeleri ile benzer problemler yaşayan ülkemizde de yer yer benzer uygulamalara gidildiği bir gerçektir. Ancak bunun temelinde binlerce yıllık yaşama alışkanlıklarından ve geleneklerden doğup filizlenen kendi halk mimarimiz değil, her zaman olduğu gibi batıdan gelen etkiler yatmaktadır. Burnumuzun dibindekini görebilme hüneri ancak bir avuç insanın becerisi olarak kalmıştır.
Geleneksel yapıların derinlemesine çözümlemeleri günün gereksinimlerine uygun modern bir mimarinin temellerini oluşturabilir[23]. Ancak yüzyıllar öncesinde halkın ürettiği çözümler, sadece çözüm değil çözümün ancak bir parçası olabilir.
Düne ışık tutmasının yanısıra geleceğimize de aydınlık sağlayabilecek halk mimarisi alanındaki araştırmalar ne yazık ki dün olduğu gibi bu gün de çok yetersizdir. Bunun temelinde farklı sosyal bilim dallarının halk mimarisini kendi ilgi alanları içerisinde görmeyip �vebalı� muamelesi yapmaları yatmaktadır. Oysa farklı alanlardan gelen insanların bu konuda çalışmalar yapması hem belgeleme, hem koruma, hem de değerlendirme açısından önemli sonuçlar doğuracaktır [24].
Hazırlayan: Mahmut DAVULCU
NOTLAR :
[1] Alman düşünür Arnold GEHLEN(1904-1976) insanlığın tarihsel,kültürel ve sanatsal gelişimini �Endüstri Öncesi Çağ� ve �Endüstri Çağı� olmak üzere ikiye ayırmaktadır. A.GEHLEN, Die Seele im Technischen Zeitalter, 1957
[2] Peter F. DRUCKER,Yeni Gerçekler,Ankara 1993:261
[3] Sencer DİVİTÇİOĞLU,Asya Üretim Tarzı ve Osmanlı Toplumu,Kırklareli 1981:76-78
[4] Uğur TANYELİ,�Anadolu�da Bizans,Osmanlı Öncesi ve Osmanlı Dönemlerinde Yerleşme ve Barınma Düzeni�,Tarihten Günümüze Anadolu�da Konut ve Yerleşme,İstanbul 1996:445
[5] Mine Kazmaoğlu-Uğur Tanyeli,�Anadolu Konut Mimarisinde Bölgesel Farklılıklar�, Yapı,33 , 1979:29
[6] Metin Sözen-Uğur Tanyeli, Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü,İstanbul 1992:27
[7] Pertev Naili BORATAV,100 Soruda Türk Halk Edebiyatı,İstanbul 1969:10-11
[8] Sedat Veyis Örnek,Türk Halkbilimi,Ankara 2000:15
[9] Cengiz Bektaş,Halk Yapı Sanatı,İstanbul 2001:19
[10] Osman Nahya,�Urfa-Harran Bölgesinde Geleneksel Halk Mimarisinde Taş-Tuğla-Kerpiç Evler Üzerine Bir İnceleme�,II.Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri-Maddi Kültür,Ankara 1983:147
[11]Gülsen Balıkçı,�Rize-Pazar-Akbucak Köyü Halk Mimarisine Fonksiyonel Bir Yaklaşım�,V.Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi �Maddi Kültür,Ankara 1997:79
[12] Cengiz Bektaş ,�Halk Yapı Sanatı�,Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi,c.2,İstanbul 1997:747
[13] Bektaş 2001:25-26
[14] Hamit Zübeyr KOŞAY,Alacahöyük Etnografya ve Folkloruna Dair Malzeme,Ankara 1951:15
[15] Rudolf NAUMANN,Eski Anadolu Mimarlığı,Ankara 1991:360,382,389-390 res.463,484,514,515,516
[16] Metin SÖZEN � Cengiz ERUZUN, Anadolu� da Ev ve İnsan,İstanbul 1992:19
[17] Zekeriya KURTULMUŞ,�Kırklareli Yöresi Köy Halk Mimarisi�,II. Türk Halk Kültürü Araştırma Sonuçları Sempozyumu Bildirileri , Ankara 2000:82
[18] Gündüz Gökçe ,�Geleneksel Mimaride Strüktür�,Yapı,33,1979:22
[19] Hürriyet,27 Nisan 2001 Cuma: 6
[20] BEKTAŞ 1997:74 BEKTAŞ 2001:83-84
[21] Zeynep AHUNBAY,Tarihi Çevre Koruma ve Restorasyon,İstanbul 1999:116
[22] Suphi Saatçi,�Halk Mimarisinin Halkbilim Açısından Değerlendirilmesi�,V.Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Maddi Kültür,Ankara1997:343
[23]Henry Glassie,Günümüzde Geleneksel Türk Sanatı,İstanbul 1993:13
[24] Saatçi 1997:344-345
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder